İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ (1703-1780)
Her canlı; doğar, yaşar ve Ahirete intikal eder. Bazı insanlar
ölümünden kısa bir müddet sonra, bazıları çok uzun müddet anıldıktan sonra,
bazıları ise asırlar boyunca unutulmaz anılarıyla, bıraktığı eserleri ve engin
şahsiyeti ile gönüllerde taht kurarak daima içimizde bizden birisiymiş
gibi yaşarlar.
Aradan asırlar da geçse hala içimizde yaşayan ve Erzurum Şehri üzerine
düşürdüğü çizgilerle, bıraktığı eserleriyle bu Şehir'le bütünleşen ve ismini Milli
Sınırlarımız'ın dışına taşıran Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. leri
1703 yılında Hasankale'de doğdu.
Babası; Molla Bekir'in oğlu Osman Efendi, Annesi; Şeyhoğlu Dede Mahmut
Efendi'nin kızı Hanife Hanım'dır
Evvela O'nun hayatı ve eserleri hakkında kısa açıklamaları ve
bilgileri Prof. Hayrunisa Çavuşoğlu'nun makalesinden okuyalım. (Makale; İbrahim
Hakkı Hz. Cami ve Külliyesi Vakfi'nın yayınladığı "Tarihi TuristikSosyal
ve Kültürel Yönleriyle Pasinler (Hasankale)" isimli kitaptan aynen
alınmıştır.)
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin
Yetiştiği Çevre, Hayatı, Eserleri
Bu konuşmada sunacağım bilgiler, İbrahim Hakkı'nIn torunlarından Mesih
İbrahim Hakkıoğlu'nun, kitap, mektup, hatıra defteri, temessük, tapu ve izin
kağıdı gibi belgelere dayanarak hazırlamış olduğu 'Erzurumlu İbrahim
Hakkı" isimli eserinden alınıştır. Tarihler bugünkü takvime göre yine
Mesih ÎBRAHIMHAKKIOĞLU tarafindan düzeltilmiştir.
İbrahim Hakkı Hz. Marifetname isimli eserinde ailesi hakkında şu
bilgiyi veriyor: Dedesi Hasankaleli (Erzurum'un Pasinler Kazası) Dursun
Muhammedoğlu Molla Bekir'dir. Bu zat misafire ikramı, fukaraya yardımı ve
dervişlere hürmeti ile ün salmıştır. Molla Bekir'in oğlu Osman Efendi İbrahim
Hakkı Hz. lerinin babasıdır. Osman Efendi 1664'de Şeyhoğlu Dede Mahmut'un kızı
Hanife Hanım ile evlenmiş ve 18 Mayıs 1703'te İbrahim Hakkı dünyaya
gelmiştir.babası Osman efendi hayatının bir bölümünü bütün açıklığı ve
içtenliği ile ve yerli ağızla bir deftere yazmıştır. İbrahim Hakkı'nın ailesi
ve yetiştiği çevrenin özelliklerini samimi bir biçimde yansıtması bakıından bu defter üzerinde durulmaya değer.
Yirmi yaşına kadar,sarf,nahif,fıkıh ve feraiz okuyan Osman Efendi,derviş adı
ile şöhret yapmıştır. Son derece duygulu ve bilgiye susamış bir
zattır.Defterinde 1698 yılında bir maraza mağlup oldum ki, tabirimümkün
değil,hatta galabe edende kelamı kadir olamazdım diye başlıyor ve sıkıntılı ruh
hallerini ve bunların belirtilerini çok tatlı ve son derece mütevazi bir
şekilde anlatıyor. İbrahim Hakkı'nın doğumuna çok sevinmekle beraber
sıkıntıları geçmiyor. Babası öldükten sonra kendisine düşen malları yakınlarına
bırakıp seyahate çıkmak istiyor. Defterinde Karındaşlarım cevap ettiler ki,"Sen hiçbir şeye karışma, hemen var ders al
gel evde otur. Eğer bir konuk gelirse mukayet ol. Yoksa kendi okuyup yazmanda
ol." Ailenin bu davranışı çok ilginç, aynı imkânı ilerde İbrahim Hakkı'ya
da tanıyacaklardır. Osman Efendi Erzurum'a göçüyor, İbrahim Hakkı iki
yaşındadır. Erzurum'da Habib Efendi ve Eyüp Efendi isimlerindeki zatlarla
tanışıyor, aralarında dostluk doğuyor, birlikte tasavvufa ait kitaplar
kuyorlar. Osman Efendi'nin defterinde o devir Erzurum uleması arasındaki örnek
bir dostluk ve bilgi alışverişini izleyebiliyoruz.
Bu sırada zannederim İbrahim Hakkı'nın dehasını ilk defa Eyüp
Efendi'nin Hanımı keşfediyor. Eyüp Efendi Osman Efendi'ye İbrahim anası ile
bize gelmiş, çok methediyorlar, getir bir göreyim, diyor. Bu ara Osman Efendi,
oğlu için O kadar zekâvatı var idi ki, 4.5 yaşında iki ay okuttum. "Büyük
Hel Ata'ya çıktı. Cümle ezbere okudu.
Beş kere yüzüne okurdu bakardın ki, ezberlemiş. O kadar arzusu vardı
ki, çok kere onu unutur, durmayıp dinlenmeyip okurdu. Bazı kere ben naz ederdim
ki okutmam, gelip elimi öpüp beni okut diye rica ederdi." diyor.
Baba da oğul da okumaya meraklı. Erzurum bir geçit şehri, şarktan
İstanbul'a giden bilginler orada bir süre konaklıyor. 1707'de de Özbekli bir
şeyh geliyor. Osman Efendi defterinde Özbekli'nin nasihatında o kadar nas
olurdu ki, yer bulmak ne mümkün. Meğer bir saat önce varaydın ki, camiye yer
bulaydın diyor. Osman Efendi Özbekli ile bir hayli dostluk kuruyor ve
sıkıntıları biraz hafiflemiş olmalı ki, defterinin burasında "iki aydır
ki, bu azaplardan biraz emniyetim var. Anın için zikriayıp olan bu yüzümün
karasını yazmaya devam ederim ki inşallah ifakat memul Bu zalim nefis unutmasın.
Bile ki, bu halin sahibi idim, ölüler de dirilirmiş." Bana öyle geliyor
ki, bu satırlar daha sonra İbrahim Hakkı'da;
Naçak kalacak yerde
Nagâh açar ol perde
Derman olur ol derde
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler
şeklinde şiirleşecektir.
Osman Efendi "Eğer bir kâmile mukarin olursam bu marazlardan
halas, nice nimet ve devletlere nail olurum." diye düşünüyor. Karısına onu
serbest bırakıp seyahate çıkmak ist ediğini söylüyor, İbrahim Hakkı'nın annesi
son derece sabırlı ve zarif bir kadın Talak neden hatıra gelir, ömrüm varken
eğer burda eğer başka nerde olursan ol ancak adın üzerimde olsun diyor. Osman
Efendi arkadaşı Eyüp Efendi ile birlikte yol hazırlığına başlıyor. 1709 İbrahim
Hakkı'nın sevgili annesi ölüyor ve bir yıl sonra babası yola çıkıyor. Büyük bir
kalabalık onları uğurluyor. İbrahim Hakkı 7 yaşında. Osman Efendi defterinde Bu
firkatte iken masumu pek nuri didem İbrahim'i at bırakıp nas başına yığıldı. O
halde iken terk edip firar eyledim. Yol boyunca gör ağlamayı, yumrusunca yaş
döktüm. Cizre'ye giderken Siirt Kurbunda, Tillo nam karyede Şeyh İsmail namında
bir azize misafir olduk, diyor. Evet Tillo Siirt ilimizin bir köyü ve orada,
daha sonra İbrahim Hakkı'nın da Şeyhi olan İsmail Fakirullah var. ,İsmail
Fakirullah'ın büyüklüğünü ilk defa Eyüp Efendi teslim ediyor. Osman Efendi'ye
kendisinin anlatımı ile Benim Kâbem bu imiş ben böylece t eslimim. Sen var ha
fırlan ha fırlan. Fakat Osman Efendi de kalıyor. O zamana kadar sıkıntılarını
ve özellikle rüyalarını uzun uzun yazan Osman Efendi Amma baktım ki bu
devletlinin indinde rüya bir şey değil, hüsnü ihtiyarımla sakin olup rüyaya
rağbet edip yazmanın terkini murad edip feragat eyledim diyor ve defter bitiyor.
Bir yıl sonra amcası İbrahim Hakkı'yı Tillo'ya getiriyor. Tillo'daki ilk
karşılaşmayı anlatırken Marifetname'de Şeyhin yüzü bana babamdan daha biliş ve
tanış geldi diyor. Osman Efendi Tillo'da oğlunu şefkat ve sevgi ile terbiye ediyor
ve birlikte kaldıkları hücre İbrahim Hakkı'nın aynı zamanda ilkokulu oluyor.
1720, İbrahim Hakkı 17 yaşında, babası vefat ediyor. Marifetnamesinde
öyle feryadü figan edecektim ki rah-ı hücreyi ref edip sedayı eminim semaya gidecekti.
Fakat şeyhinin ona bir tebessümle bakması ve taziye vermesinden sonra Oldemde
benim derun-u sinemde yüreyim süratle titreyip hüznü elem gidip yerine sürur ve
lezzet dolmuştur diyor, İbrahim Hakkı babasının ölümünden sonra Erzurum'a dönüyor.
Amcaları, babasına söyledikleri gibi ona da Sen hemen var ders al otur, hiç bir
işe karışma demişlerdir.Erzurum'da amcası Molla Muhammet'le oturur ve sekiz yıl
geceli gündüzlü okur. Tahsilinihangi medreselerde yaptığı hakkında kesin bir
bilgimiz yoktur.
Okuma imkânları bakımından Erzurum'u tercih ettiği anlaşılan İbrahim
Hakkı'nın gönlü Tillo'dadır.1727 tarihli bir temessükde görülen sekiz köşeli
mühründe İsmail Fakirullah'ın ismi vardır. Kitaplarından elbyazması olanlarında
ve mektuplarından çoğunda bu mühürü kullanmıştır. Amcası öldükten sonra İbrahim
Hakkı, Tillo'ya dönmüş ve şeyhinden onu Fena Fillah tarikatına süluk
ettirmesini istemiştir. Tarikata nasıl süluk ettiğini ve ilkelerini ilk eseri
olan "Süluk-u Tarik-ül Fena" adlı Arapça bir risalede açıklar.Bu tarikatın
uzun uzun zikirleri, ayinleri, müritleri, tekkesi yoktur. Altı ilkesi vardır:
Zühüt, Gönül, Tefviz, Teslim-ü rıza, Mürekabe ve Sabır.İbrahim Hakkı hemen her
eserinde bu ilkeleri açıklar.
Tillo'ya bu gidişinde 7 sene kalmıştır. Şeyhi ölünce Erzurum'a dönmüş,
yukarı Habibefendi Camii'ne imam ve hatip olmuştur. 33 yaşındadır, Firdevs isminde
güzel bir kadınla evlenmiştir. 1738'de ilk defa Hacca gitmiştir. Dönüşünde, Büyük
Türk ve islam Şairleri'nin Farsça seçme şiirlerini Lübb-ül Kutup başlığı altında
2 seri 7 ciltte toplamıştır. 1742'de zengin bir ailenin kızı olan Fatime ile
evlenmiştir, İbrahim Hakkı doğduğu yer olan Hasankale'yi çok sever, orada 3
kattaki saçaklı ve çıkmalı odasına ayvan denen ve yakın tarihlere kadar kalmış olan
bir güzel ev yaptırmıştır. Burada da Belkıs ve Züleyha ile evlenmiştir.
İbrahim Hakkı 1747'de istanbul'a gelmiştir, buradan dört hanımı için
ayrı ayrı yazılmış mektupları vardır. Bumektuplarında her birine ayrı ayrı
iltifat eder, onları nasıl sevdiğini ve düşündüğünü anlatır. Bu mektuplarından birinde
"Gönlünüz her ne meyve isterse şehirden getirtiniz, meyvesiz kalmayınız. Haftada
iki kere çaylara bahçelere çıkınız, hapsolmayasınız, rahat olasınız" demektedir.
Bir mektubunu bitirirken de "Benim size o kadar çok sözlerim vardır
ki bir ay yazsam tükenmez. Ben ise şimdi kitap hazinesinden kitaplar alıp tatlı
sözler yazsam gerek. Ta gelinceye değin, İnşallah bir kitap yazıp kendime
armağan getirmek muradetmişimdir, kolay gele." demektedir, İstanbul kütüphanelerinde
birbhayli çalışmış olsa gerek.
Erzurum'a döndüğünde ufak tefek kalem denemeleri yapar. 1750 bir
Tecvit yazmış, "Erzurum Şehri'nde şöhret bulup nefii-ânı olsun için Türkçe
söylemişiz." demiştir. Bu sırada ilk Türkçe manzum eserini Tertip-ül-Ulum'u
yazmış ve ilk defa Hakkı mahlasını kullanmıştır.
1753'te de bir ruzname yapmıştır. Yine bu yıllarda 5 büyük eserinden ilki
olan divanını yazmıştır. 1755 ikinci defa İstanbul seyahati. O yıl Erzurum Gömrükçüsü
Sadullah Ağa'yı gömrük hesapları için İstanbul'a çağırmışlardır. O da İbrahim
Hakkı'nın arkadaşlığını rica etmiştir, İbrahim Hakkı'nın bu seyahatine dair
halk arasında hikayeler söylenir, belli ki artık tanınmaya başlanmıştır. Bir
hikaye şöyle: Gömrükçü Sadullağ Ağa Istanbula bir at yükü kıymetli hediyeler götürüyormuş,
İbrahim Hakkı bunu görünce Senin hesabından korkun varsa bu ağır armağanların
arkadaşlığı sana elverir, benim buradan geri dönmem gerekir demiş. Gömrükçü,
bunu hesap korkuşu ile değil, adet olduğu için götürdüğünü söylemişse de
hoşgörülmediğini anlayınca atı geri çevirmiştir.
Bir hikaye de şöyle: Yolda bir kahvede konaklamışlar. Kahveci çok
hizmet etmiş, iyi bir insan gibi görünüyormuş. İbrahim Hakkı'nin
"Kıyafetname" isimli eserinde tarif ettiği Fizyonomi-huy ilişkisinde
hiç uymuyormuş bu adam.Gece düşündükçe uykusu kaçmış üstadın. Sabahleyin ordan ayrılırken
kahveci akla hayale gelmeyen bir ücret istiyor, gömrükçü direndikçe
aksileşiyormuş. İbrahim Hakkı "Ver ağa ne istiyorsa ver, bu adam az daha
bana eserimi yaktıracaktı." demiş.
Bu 2. istanbul seyahatinde de ibrahim Hakkı'nin İstanbul'dan Erzurum'a
gönderdiği mektupları vardır. Yine hanımlarına ayrı ayrı iltifat etmiş, hatır sormuştur.
Büyük oğlu ismail Fehmi'ye yazdığı mektuplardan oğulları için çok saygılı
davrandığım anlıyoruz. Ayrıca çocuklarının terbiyesi ile ne derece ilgili bir
baba olduğunu yine bu mektuplarda takib edebiliyoruz. Küçük oğlu için Ve Nedim
Efendi "Bilikli okur mi? eline taş ve ağaç almasın kimsenin hatırına
değmesin, hayvanları dövmesin, namaz kılsın." diyor.
İstanbul dönüşü Hasankale'ye çekilir ve en büyük eseri olan
Marifetname'yi tamamlar, 1757 Ağustos ortalarıdır. Aynı yıl karısı Belkıs
Hanım'dan oğlu Muhammed Şakir dünyaya gelir, İbrahim Hakkı'nin Hasankaleli
torunları bu soydandır.
İki yıl sonra sarışın aslan diye sevdiği mektupta adı geçen oğlu Osman
Nedim'i kaybeder. Fakat çalışmalarına ara vermez, peşpeşe büyük eserlerini yazar.
1761'de irfaniye'yi tamamlar. 1763'de insaniye'yi hazırlar ve 3. defa Tillo'ya
giderek orada tamamlar. Tillo'da ismail Fakirullah'ın oğlu Musafa Fani O'nu çok
iyi karşılar ve kızkardeşi Fatime Azize ile evlendirir. Bu hanımından olan kızı
Hanife, İbrahim Hakkı'nın Tillo'lu torunlarının annesidir. Bu sırada Erzurum'daki
zevcelerinden Zeliha vefat etmiştir, İbrahim Hakkı kayın biraderi Mustafa Fani
ile 2. defa Hacca gider. Dönüşünde büyük oğlu ismail Fehmi de Tillo'ya gelmiştir,
İbrahim Hakkı 5. büyük eseri Mecmuat-ül Maani'yi tamamlar. Bu sırada Şeyhi
ismail Fakirullah'a casdan kubbeli bir türbe yaptırmıştır. Türbenin doğuya bakan
bir penceresi vardır. Bunun doğu tarafına bir kule ve pencere, daha ilerde kaleye
benzer bir yapı ve ona bir pencere koydurmuştur. Kale bir uçurumla sonlanır. Tillolular
buna Kal'at'ül Üstat diyorlar. Bütün bu yapılar öyle ayarlanmış ki her yıl 22
Mart günü güneşin ilk ışınları Kale ve Kulenin pencerelerinden geçtikten sonra
türbenin penceresinden geçerek Şeyh'in mezarını aydınlatıyor. Her yıl o gün
Tillo'lular bu olayı seyretmeye giderlermiş. Fakat bir onarılmadan sonra hesaptaki
inceliklere uyulmamış, bu gün bu olayı izlemek imkanı ortadan kalkmıştır.
İbrahim Hakkı Tillo'da ders okutmaktadır. Mustafa Fani ile 55 kitap
okuduklarını isimleri ile kaydetmiştir. Derslerinde deneyler de yapmaktadır. Bu
derslerinde kullandığı özel bir arabaya yerleştirilmiş ağaçtan bir küresi yakın
tarihlere kadar kalmıştır. Tatil günlerini de Kalat-ül-Üstad'm bulunduğu tepede
talebeleri ile beraber geçirmektedir. Yine böyle ertesi gün oraya gitmeyi kararlaştırdıkları
bir günde Erzurum'dan oğlu Ahmet Naimi'nin ölüm haberi gelmiştir. Bir babanın
duyabileceği en büyük acı. Fakat İbrahim Hakkı pozitif ilimlerdeki uygulamasında
olduğu gibi çok iyi bildiği manevi ilimlerdeki ilkelerine de aynı sadakatle
uyduğunu ispatlarcasına bu acıyı sabırla karşılamış, kimseye bir şey hissettirmemiş
ancak gezi dönüşü ellerini kaldırarak, "Oğlum Ahmet Naimi"nin ruhuna
Fatiha" demiştir.
Burada günümüzde yaşanmış bir olaya değinmeden geçemeyeceğim, Ahmet
Naimi'nin ölümü ile babası İbrahim Hakkı'nın eşine bir daha rastlanamayacağına inandığım
bu davranışını torunu Mesih İbrahim hakkıoğlu'nda tekrar gördük. Sanırım günümüzde
bunu yapmak daha güçtü. Kendisinin deyimi ile "Ölümden de öte bir köyde"
iken varlığı, bir aile büyüğü olarak etrafına sükunet ve şefkat dağıtıyordu İbrahim
Hakkı'nın gerçek torunu.
Yıl 1768, Erzurum Müftüsü Şeyh Mustafa ile 3. Kez Hacca gider. Şam'dan
Erzurum'a amcazadesi Yusuf Nesime yazdığı mektupta eserlerinin oralarda da
sevilip okunduğunu yazıyor. Dönüşte Erzurum'a gidiyor. Firdevs Hanım ölmüştür, İbrahim
Hakkı, kendisi Tillo'yu çok sevmekle beraber küçük oğlu Muhammet Şakir'in Hasankale'de
kalmasını ister. Kendisi Tillo'ya döner. Bundan sonra 5 ana eser dediği
kitaplarından 10 evlat eserini çıkarır. Bu arada üzücü bir olay da olur. Belli
ki Marifetname'deki yeni astronomomiye ait bölümler bazı çevrelerce iyi anlaşılmamış
iyi karşılanmamıştır. Buna karşılık 1777'de tamamen islam Astronomisini anlatan
Heyet-ül islam'ı yazmış, bunu bir mektupla birlikte Erzurum'a Amcazadesi Yusuf
Nesim'e göndermiştir. Mektupta diyor ki, "Benim oğlum geçen yazmışdin ki
Efendi bir sır kitabı telif etmiş diye beni sıklet ederler şimdi de
"Urvet-ül islam" kitabını bu kaime ile değil ömür mektupla gösterip
diyesin ki işte Efendimizin Marifetnameden sonra tasnifi budur" diyor.
İbrahim Hakkı ertesi yıl karısı Azize yi kaybetmiş ve vasiyetnamesini yazmıştır.
Bu vasiyetname Tillo'daki toranlarındadır. Mallarını taksim etmiş, öldüğünde
şeyhinin türbesine değil Onun ayak tarafı evladı için kalsın diyerek babasının
mezarına yakın bir yere gömülmesini istemiştir. Vasiyetnamesinde, kitaplarından
bahis yoktur. Halbuki halen Tillolular'ın ellerindeki kitaplardan burada bir
kitaplığı olduğu anlaşılmaktadır.
İbrahim Hakkı ders okutmak şartı ile Erzurum'daki Abdurrahman Dede
Zaviyedarıdır. Son yıllar bu laviyeye ait bir ihtilaf çıkmış, zaviyenin sınırlarım
gösteren belgeyi oğlu Erzurum'da bulamayınca mektupla kendisine sormuştur, İbrahim
Hakkı cevabında "Biz ayın yüz yetmiş (1747 oluyor) tarihinde asıl
defterden yazmıştık kitapların arasında olmak gerek. Hatırımda kalan budur
ki" diyor ve 32 yıl önce İstanbul Tapu Dairesinden çıkarttığı kayıtları
yazıyor ki 77 yaşındaki İbrahim Hakkı'nın hafıza gücünü göstermesi bakımından
çok ilginç.
Erzurum'da bu Zaviye işi yoluna girerken Tillo'dan Mustafa Fani'nin Yusuf
Nesime yazdığı mektup geliyor. Mustafa Fani selam ve saygıdan sonra "Biz Tanrı'nın
rızasını almak için yaratılmışız ve ancak O'na döneceğiz.
Biliniz ki: Dostumuz ve kardeşimiz, Cemaziye 1 ahirin 19 Perşembe günü
saat 9'u 15 gece (22 Haziran saat 17 oluyor) vefat etti.Hastalığı bir gün bir
gece sürdü. Yüce kubbede Fakirullah'ın ruhuna komşu olan mezara gömüldü.
"
1Temmuz1780''
Mustafa Fani, İbrahim Hakkı'nın ölümünü hatıra defterine de
kaydetmiştir, tarih aynıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder